Ekim 2020

Vazgeçilmeyen icat: Bisiklet

Bisiklet

1800’LERDEN GÜNÜMÜZE...

H

er geçen gün kalabalıklaşan şehirlerdeki trafik kaosundan kurtulmanın yanı sıra sağlıklı yaşam için seçilebilecek en iyi yollardan biri olan bisiklet, asla moda olmaktan çıkmayan bir icada dönüştü. Belki de bunun en büyük sebeplerinden biri sürekli güncellenebilir bir yapısının olması.

Tuhaf olan şu ki bisikleti kimin icat ettiği konusunda tarihçilerin de kafası biraz karışık. Verilen ortak kararlardan biri şöyle: Bisiklet tek bir mucidin değil belki de eş zamanlı olarak birkaç kişinin farklı çalışmaları sonucunda meydana geldi. Her ne kadar Da Vinci’nin 1492 yılına ait eskizlerinden biri bisiklete hayli benziyor olsa da bildiğimiz bisikletin icadının aşağı yukarı 1817 yılına tekabül ettiği kabul ediliyor.


Bisiklet

Adı geçen ilk mucitlerden biri Karl von Drais isimli bir Alman baronu. Onun icadı, zincirleri, freni ya da pedalları olmayan, iki tekerlekli yaklaşık 50 kilo çeken hantal bir yapı. Bu yüzden binicisinin ayaklarıyla kendini iki yandan itmesi suretiyle ilerleyebiliyor.
Geçen yıllarla birlikte güncellemeler de hızla devam ediyor tabii. 1860’lardan başlayarak, Pierre Lallement, Pierre Michaux ve Ernest Michaux dahil olmak üzere birkaç farklı Fransız mucit, ön tekerleğe bağlı pedallarla çeşitli prototipler geliştiriyor. Bunlar tarihte bisiklet olarak anılan ilk araçlar olsa da kullanması o kadar zahmetli ki “kemik sıyırıcı” lakabını alıyor. Bu yüzden sırada sürüşü daha güvenli ve biraz olsun stabil kılma çalışmaları var.


Bisiklet

Eugène Meyer ve James Starley’in tasarımları, iki farklı boydaki tekerlek ve pedaldan oluşuyor. Bu tuhaf görünümü yüzünden bu bisikletlere peni ve çeyrek peni anlamına gelen “penny farthings” lakabı takılıyor. Göze tuhaf gelen, kullanımı da hayli zor olan bu bisikletler yine de insanların dikkatini çekmeyi başarıyor ve ilk bisiklet kulüplerinin yavaş yavaş boy göstermesini sağlıyor.
Bisiklet bugün bildiğimiz görüntüsüne ve kabul edilen hareket sistemine 1885’te kavuşuyor. Bu yeni ulaşım aracı Avrupa ve Amerika’da adeta bir çılgınlık yaratıyor. 1896 tarihli bir New York Times makalesindeyse şöyle yazıyor, “Bisiklet, kanatların vereceği kişisel güç ve özgürlüğe yakın bir deneyim vadediyor.”


Bisiklet

Scooter, önce çocuklar!

Bir süre öncesine kadar yalnızca çocuklar için bir eğlence aracı olarak gördüğümüz scooter’ların tarihi ise aslında bisikletle hemen hemen başa baş gidiyor. Rivayete göre ayakla itilen ilk scooter’ların mucitleri çocuklar. Sokak aralarında dolaşmak için ellerindeki oyuncakları birleştirerek yaptıkları alet bundan çok sonraları 1930’larda Almanya’da yine çocuklar için üretilmeye başlanıyor. İlk motorlu scooter ise 1974 yılında Honda fabrikalarından çıkıyor. Ama bugün dünyanın çoğu büyük şehrinde kullanılan, belediyelerin kiralama yoluyla yeni bir ulaşım aracı olarak kabul ettiği elektrikli scooter’lar ilk defa 2001 yılında Japonya’da Razor markasıyla tanıtılıyor. 2003 yılında piyasaya çıktığındaysa çocuk oyuncaklarından çok ötede bir şey olduğu anlaşılıyor.


Bisiklet

Yokuşların kurtarıcısı elektrikli bisiklet

Ama elbette gelişmeler bununla sınırlı değil. Bisikletin rahatlığını scooter’a tercih etmeyecek olanlar için elektrikli bisiklet sektörü de hızla büyüyor. Güçleri 250 w’ye kadar çıkabilen, saatte 40 ila 50 km arasında hız yapabileceğiniz bu elektrikli bisikletler, zor yolların, yokuşların ya da uzun sürüşlerin kurtarıcısı olmak üzere tasarlanıyor. Görünümüyle şıklığından vazgeçmek istemeyenlere özel tasarımlı şehir bisikletleri, teknolojinin tüm avantajlarını kullanan özgün tasarımlı bisikletler ya da arkasında ailenizi de taşıyabileceğiniz sepetli modellere kadar elektrikli bisikletler her geçen gün daha da çeşitleniyor. Dünyanın en pahalı elektrikli bisikletine gelince... O aynı zamanda bir sanat eseri. Damien Hurst imzası taşıyan Trek Butterfly Madone, Lance Armstrong Vakfı için yapılan bir açık artırmaya özel tasarlandı ve fiyatı 500 bin dolar olarak belirlendi.