Haziran-2 2020

Marka ve sanatın işbirliği

Louis Vuitton

LOUIS VUITTON HAYATIMIZI RENKLENDİRECEK SÜRPRİZLER YAPMAYA DEVAM EDERKEN SOKAK SANATI GRAFFİTİ, MARKALAR ARASINDA YÜKSELİŞTE.

1

982 doğumlu Fransız tasarımcı Steven Burke ya da tasarım dünyasının onu tanıdığı ismiyle Luckylefthand’in 60’lı ve 70’li yılların sonsuz eğlenceli renkleriyle harmanladığı Paris merkez ofisi tasarımı, görenleri mutlu ediyor. Yıllardır sokaklara ilham veren sanatçı tasarımında dokuz göz, dokuz renk ve dokuz kalp kullanmış. Kullandığı ellerin birbirinden 1,5 metre uzaklıkta olması ise günümüz şartlarına bir gönderme. Luckylefthand yaptığı bu tasarımın hepimizin ihtiyaç duyduğu pozitif enerjiyi vermesini umut ediyor.

Aslında bu Louis Vuitton’un dünyamızı renklendirmek için yaptığı ilk çalışma değil. Ekim ayında açılan Londra mağazası gösterişli bir renk cümbüşüydü ve bulunduğu sokağın neredeyse her açısından görünen bir tasarıma sahipti. Birbirinin içinden sokağa doğru fiziksel olarak uzayan renk bloklarından oluşan tasarım Ekim ayında kendinden söz ettirmişti.

Elbette markaların vitrinlerinin tasarımcılarla anılması neredeyse bir gelenek, hatta şıklık yarışına dair başka bir kulvar… Bu yüzden moda ve tasarım dünyasının şu sıralar büyük bir kayıp üzerine konuşması tesadüf değil: Leila Menchari. Tunuslu sanatçı yıllarca Hermès ile aynı çatı altında çalıştı. Paris’in gözde butiği 24 Faubourg’da Vitrin Sanat Direktörü olarak çalışan Menchari yaşamı boyunca Dali ve gerçeküstü sanat akımının izinden gitmiş, sanatın marka ve ürün ile iç içe ve aynı pencereden nasıl bakabileceğini tüm dünyaya göstermişti. Onun işlerinden hayranlıkla bahsedenler onu “cansız nesnelere hayat üfleyen kadın” olarak anıyor.


Louis Vuitton

Peki bir devir kapanıyor mu? Kabul görmüş sanat akımları artık geride mi kalıyor? Bugünlerden sonra sokaklarda daha fazla lüks markayı daha güncel akımlarla bir arada görme ihtimalimiz nedir? Aslında lüks markaların reklam geçmişine bakıldığında geçen yılın başlarında Gucci’den Louboutin’e dünyaca ünlü birçok markanın bu fikre sıcak baktığını hatırlayabiliriz. Çok da uzak bir gelecekten bahsetmiyoruz. Dünya, graffiti ve mural sokak sanatlarının gerçek tasarımlar olduğunu yavaş yavaş kabul etmeye başlarken marka işbirlikleri de bu konuda aynı fikirde olduğunu göstermeye devam ediyor. Bununla birlikte Prada Milano’da açtığı tam teşekküllü sanat merkezi Fondazione Prada ile, Louis Vuitton ise Paris merkezli Fondation Louis Vuitton ile konunun öncüleri arasına çoktan girdi. Merkezler açılalı yaklaşık beş yıl oluyor ancak markalar elbette yerlerinde durmuyor ve yeni akımları yanlarına alarak “öncü” olmanın, “moda” olmanın hakkını vermeye çalışıyor.

İster pencere vitrinleri, reklamlar ve reklam panolarında olsun, ister mağaza içi sanat sergileri, podyumdaki sanat ve moda şovlarında olsun, markalarını tanıtmak için sanat kullanan moda evlerini görmek artık oldukça yaygın. Bu yüzden lüks moda markaları doğrudan sanat alanında ilerliyor. Fark yaratmak, dikkat çekmek, marka algısını bir üst basamağa taşımak için. Lüks markalar sanatı sadece ticari amaçlarla kullanmak yerine, kültür endüstrisine dikkat çekici bir şekilde yatırım yapmaya başladılar.


Louis Vuitton

Londra merkezli sanatçı Kolektif Graffiti Kings’in kurucusu Darren Cullen, geçen yıl Mayıs ayında Gucci ile Mexico City’de bir kampanya için ortak çalıştı. Sadece bu da değil Cullen Londra’da Louboutin için de bir duvar resmi yapmıştı.

Görünen o ki her şeyde olduğu gibi vitrin ve marka dünyasında da işler değişmeye başlıyor. Hem markalar hem de tasarımcılar artık şehirlere başka bir gözle bakıyor.