D
ünyayı yaşanabilir bir yer kılmak için takip edilecek birçok
yol var. Bunlardan biri de etrafında toplandığımız yemek
masalarından başlıyor. Değişen dünyada, üretme, tüketme
ve gıda için bir araya gelme biçimlerimiz de evrim geçiriyor.
Bu sırada fikir üreten zihinlerse hiç durmuyor. İşte beslenme şeklimizi
değiştirecek, yerel mutfakların bilinmeyen tariflerini dünyaya katacak,
tüketme kültürüne farklı bakış açısı getirecek yenilikçi zihinler…
Biradan kurabiyeye
Elizabeth Yorke, Saving Grains’in kurucusu
Havalı yemek projelerinde yer almış bir isim Elizabeth Yorke. İtalya’daki
Birleşmiş Milletler’e bağlı Future Food Institute’ta öğrenciyken kendini
Hindistan’ın yemek dünyasından uzak kaldığını hissetmeye başlar. Bunun
üzerine arkadaşı Anusha Murthy ile birlikte Hindistan gıda sistemi
hakkında konuşmayı teşvik edecek bir kolektif olan Edible Questions’ı
kurar. İki arkadaş Hindistan’ın gıda geleceğine dair sorunları çözmek
için kurdukları bu start-up’la birlikte kendilerini tarımdan teknolojiye,
gıdadan politikaya kadar birçok alanda çalışırken bulur. 50 Next listesine
de bu start-up’la girerler. Onlar durmadan üreten çözüm bulan ve dünyayı
düşünen iki arkadaş. Şimdiyse Bengaluru’daki butik bira fabrikalarında
kullanılmış tahılın geri dönüştürülmesine yardımcı olmak için çalışıyorlar.
Yorke’un CN Traveler’a anlattığına göre Bengaluru Hindistan’nın butik
bira başkenti ve burada 12 litre bira yapmak için yaklaşık 200 kilo tahıl
kullanılıyor. Peki üretim aşamasından sonra tahıla ne oluyor? Atık. İşte bu
atıktan değer yaratmak isteyen Yorke, şehrin dört bir yanındaki restoran
ve barların kek, kurabiye ve kraker yapmak için kullandığı düşük glutenli,
yüksek lifli ve yüksek proteinli un üretiyor.
Menüde istilacılar var
Douglas McMaster, Şef ve Silo’nun sahibi
Yalnızca lokal olarak üretilen sebze ve meyveleri satın almak üzerine
kurulan bir hareket locavorism. Douglas McMaster da kurucularından
biri. 2014 yılında İngiltere’nin Brighton şehrinde açtığı restoranı Silo’da
tabaklar geri dönüştürülmüş plastik torbalardan, masalar ise endüstriyel
yer karolarından oluşuyor. Yeni malzemeler yetiştirmek için atık
yiyecekleri kompostlayarak kullanan McMaster, restoranında yemekleri
de bu düsturlarla pişiriyor. Silo’yu ön plana çıkaran özellikler sıfır atık ve
locavorism ile sınırlı kalmıyor; McMaster tüm sınırları zorluyor. Örneğin,
denizanası ya da istilacı bir tür olan gri sincabı menüsüne ekliyor ve
kendince doğanın dengesini korumaya çalışıyor. Üstelik haftanın yalnızca
beş günü açık olan bu restoranda menüler hızla tükeniyormuş.
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Karbon emen deniz yosunu
Sam Elsom, Sea Forest CEO’su
Elektrik üretiminden sonra sera gazı emisyonlarının ikinci en büyük
sebebi, geviş getiren hayvanlar tarafından salınan metan miktarı. Bu,
deniz yosunu uzmanı Sam Elsom’un oyunun kurallarını değiştirmeyi
planlayan şirketi Sea Forest ile çözmeyi amaçladığı bir sorun. 2018
yılında Tazmanya’da kurulan şirket Avustralya sularına özgü yenilebilir
bir kırmızı alg türü olan asparagopsis’i yetiştiriyor. Elsom’un şirketi
hayvancılık ve süt endüstrilerinden kaynaklanan emisyonları azaltmaya
adanmış ilk deniz yosunu çiftliği. Peki bu ne işe yarıyor? Asparagopsis’in
özelliği karbon emiyor olması. Metan emisyonlarının yüzde 98’ini ortadan
kaldırabiliyor. Dahası yeni deniz habitatlarının yaratılmasına ve bu sayede
sudaki fazla karbondioksit asidinin de azalmasını sağlıyor. Böylece aynı
anda hem besi hayvancılığı yüzünden salınan gazı emiyor hem de denizleri
temizlemiş oluyor.
Yeni Zelanda’nın kökenleri
Monique Fiso, baş aşçı, Hiakai
Yeni Zelanda’nın Wellington şehrinde yer alan Hiakai, yerel
malzemelerden oluşan bir senfoni sunuyor: Tītī kuşu, mamaku ağacı
eğreltiotu, salamura pikopiko sürgünleri, karaçalı çiçekleri ve kareao
sarmaşıkları… Wellington’lu şef Fiso, sadece Māori’nin eski yemek pişirme
tekniklerini kullanarak ve Aotearoa’nın (Māori dilinde Yeni Zelanda)
toprağını ve denizini onurlandırmakla kalmıyor, aynı zamanda mevsimlik
set menülerindeki formu yeni zirvelere taşıyor. On dört yaşında sandviç
yaparak başlayan şeflik hayatını New York’ta Michelin yıldızlı restoranda
sürdüren Fiso, “Olağanüstü bir yemek deneyimi ile Māori ve Pasifika
kültürünü doğru ve saygılı bir şekilde temsil etmek arasında denge
kurmalıyız,” diyor.
Dünyanın bahçesi Afrika
Dieuveil Malonga, Afrika’da Şefler’in kurucusu
“Afrika dünyanın bahçesidir,” diyen Dieuveil Malonga, Ruanda’nın
başkenti Kigali’deki Meza Malonga’nın Kongolu işletmecisi. Malonga
48’den fazla ülke gezmiş, çiftçileri ziyaret etmiş, yazılmamış tarifler
toplamış. Onun derdi de tutkusu da Afrika. Kurduğu Afrika’da Şefler
oluşumuyla birlikte çiftçileri müstakbel şeflerle buluşturmakla kalmıyor,
aynı zamanda Afrika’nın ilk Michelin Rehberi de dahil olmak üzere küresel
sahnede adil tanınmayı savunuyor.
Kaynak: Conde Nast Traveler