G
üzellik normları yüzyıllardır değişkenliğini sürdürüyor. Son
yılların odak noktası ise sağlıklı görünmek ve bu, uzun bir
süre değişeceğe benzemiyor. Zira tıpkı yeme-içmede olduğu
gibi güzellik ürünlerinde de etiket okuyan ve temiz içerikli
ürünlere öncelik verenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Bunun iki nedeni
var: İlki anlık güzellik uğruna çevreye ve hayvanlara verilen zararların
bilincine her geçen gün daha fazla varılıyor olması; ikincisi de sağlıklı bir
cildin sürdürülebilir olduğu inancı. Ama asıl önemli nokta bunun yalnızca
görünüm için değil, ruh sağlığını diri tutmak için de geçerliliğinin
kanıtlanmış olması. InStyle dergisinin 2019 yılında okurları arasında
yaptığı geniş bir araştırmaya göre, yaşlarına bakılmaksızın kadınların
yüzde 76’sı ciltlerinin iyi göründüğünü düşündüklerinde kendilerini iyi
hissediyor. Aynı haberde görüş bildiren dermatolog Dr. Heather WooleryLloyd ise araştırma sonucunu şu sözlerle değerlendiriyor: “Kötü bir cilt
günü, bir kadının özsaygısı üzerinde muazzam bir etkiye sahip olabilir.”
Stephanie Lee, Selfmade markasını işte bu düşüncelerden yola çıkarak,
güzelliğin fiziksel ve mental yönlerini birleştirmek üzere kurmuş.
Selfmade her aşamada düsturu olan bir marka. 2020 yılında üç yönlü cilt
bakım ürünü serum, peeling ve yağ piyasaya çıktığında her birinin temsil
ettiği bir prensip vardı: bağlılık, dayanıklılık ve yakınlık. Stephanie Lee
bu kavramları kendi yaşadığı duygusal bir krizin ardından aldığı terapide
öğrendiği kendilik değeri anlayışını ifade etmek için seçmiş. Selfmade
sadece kendimizi iyi hissetmek için tam kapama sağlayan bir fondöten
veya retinol kremi sürmemizi söylemiyor. Lee’nin misyonu, insanların
zihinsel sağlıklarını anlama ve nihayetinde iyileştirme gücüne sahip
bir alan yaratmak. “Cildimizi içimizde olanların veri noktaları olarak
kullanmalıyız,” diyor Stephanie Lee. Ona göre toplumun bize öğrettiği
gibi “Kötü görünüyorum çünkü sivilcelerim var,” demek yerine cildimizin
vücudumuzdaki en büyük organ olduğunu hatırlayıp ona bakım yapmamız
gerekiyor. Ayrıca Lee bu yaklaşımın stresi azaltacağını ve stresten
kaynaklanan yeni sivilcelerin çıkmasının da önüne geçilebileceğini
savunuyor.
Lee’nin yaklaşımında haklılık payı var. Zira araştırmalar cildin yalnızca
koruyucu bir bariyer olmadığını, aynı zamanda genel sağlığımızın da
yansıması olduğunu gösteriyor. Çoğu zaman baskın cilt rahatsızlıkları
kişilerin özgüvenlerini azaltarak onların sosyal etkileşimlerinin bile önüne
geçebiliyor. Aslında bu yaklaşımın tıpta da bir adı var: Psikodermotoloji.
Psychiatric Times’ın makalesine göre cilt hastalıkları sadece kozmetik
bir sorun değil; hastaların hayatlarının işlevselliğini etkileyen çeşitli
psikolojik reaksiyonlarla da ilişkili. Selfmade’in düsturu da tüm bunların
birleşimi gibi: Güzellik bir ruh halidir ve hissetmek tüm duyularımızı
uyandırır. Markaya göre duygusal sağlık (emotional wellbeing) zihinsel ve
fiziksel bakım arasındaki boşluğu birleştiren bir köprü.
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Selfmade’in ürünleri sadece cilt bakımı için değil, aynı zamanda
kendimize olan bağlılığımızı ve zihinsel sağlığımızı geliştirmek için
de kullanılabilir. Lee, kendi kişisel deneyimlerinden yola çıkarak,
“Selfmade, insanların kendilerini anlamalarına ve kendileriyle olan
ilişkilerini güçlendirmelerine yardımcı olmak için bir araç,” diyor. Ona
göre kendimize ve bedenimize saygı göstermeli ve kendimizi daha iyi
hissettirecek şeylere doğru yönelmeliyiz.
Uzun lafın kısası Selfmade, kişisel bakım ürünlerinin ötesine geçerek,
insanların kendileriyle olan ilişkilerini ve zihinsel sağlıklarını
güçlendirmek için tasarlanmış bir marka. Hepsinden önemlisi bize
bedenimizin en büyük dostu olduğumuzu hatırlatıyor ve bizi her zaman
kendimizle ilgili olumlu bir bakış açısı benimsemeye teşvik ediyor.