Web sitemizde çerezler ve benzeri izleme teknolojileri kullanılmaktadır. Detaylı bilgi için Çerez Aydınlatma Metnimizi inceleyebilirsiniz. Çerezlerin ve benzeri izleme teknolojilerinin pazarlama/reklam faaliyetleri, sitemizin daha işlevsel kılınması ve kişiselleştirilme amaçlarıyla kullanımına onay verebilir veya ‘’Tercihler’’ butonu ile çerezleri yönetebilirsiniz.
Müzik ve makine: Yapay zekâ ne dinliyor?
KODLANMIŞ DUYGULAR MI?
er şey bir playlist’te saklı olabilir mi? Bugün bir sabah yürüyüşünü, bir aşk acısını ya da yaratıcı bir geceyi tanımlayan şey, bazen yalnızca bir şarkı listesi. Fakat bu listelerin arkasında artık insan elinden çok, yapay zekânın hesaplamaları yer alıyor. Daha doğrusu, işin içinde artık sadece küratör olarak değil, besteci yerine de algoritmalar var.
Spotify’da son aylarda dikkat çeken bazı parçaların, gerçek müzisyenler değil, tamamen yapay zekâ sistemleri tarafından üretildiği ortaya çıktı. Bunların başında Velvet Sundown gibi “AI grup” projeleri geliyor. The Times bu grupların dinlenme sayılarını incelediğinde, bazı parçaların yüz milyonlarca kez çalındığını ve insan yapımı içeriklerle neredeyse aynı kulvarda yarıştığını gösteriyor. Müzik dinleyicisi için bu parçalar hâlâ “duygusal” ya da “hafif” gibi tanımlarla karşılık buluyor. Peki üretim sürecinde insan yoksa, hissettiklerimiz gerçek mi?
Yapay zekânın müzik üretimindeki yükselişi yalnızca dinleme alışkanlıklarını değil, yaratım biçimlerini de köklü biçimde değiştiriyor. PRS for Music’e göre, müzik sektöründe yapay zekâ kaynaklı üretimler ciddi bir artış göstermiş durumda. Ancak bu durum, telif hakkı sistemlerinin geleceğini de belirsizleştiriyor. Kimin bestesi, kimin melodisi, kimin hakkı? Eğer melodiyi bir yapay zekâ modeli ürettiyse, o modelin eğitildiği müzisyenler bu süreçte nasıl temsil edilecek? Şirketler için bu sorular hâlâ gri alanda duruyor.
Fakat asıl tartışma, özgünlük meselesinde yoğunlaşıyor. Pitchfork’un AI üretimi müzikler üzerine yaptığı detaylı inceleme, bu parçaların “üretilebilen nostaljiye” dayandığını öne sürüyor. Özellikle City Pop gibi retro türlerde AI modellerinin yoğunlaştığını belirten editörler, bu algoritmaların hem döneme ait müzikal formülleri taklit ettiğini hem de bu nostaljiyi “yapay” hâle getirdiğini söylüyor. Duygular kopyalanabilir mi? Peki ya anılar?
Spotify, kullanıcı alışkanlıklarını analiz eden dev bir sistem olarak bu dönüşümün merkezinde yer alıyor. Sizi mutlu eden tınıları, yavaşlatan ritimleri ya da ilham veren melodileri tanıyor; üstelik bunları sizin için üretmeye hazır. Kimi zaman AI destekli şarkılar, lo-fi veya meditatif listelerde hiçbir açıklama yapılmadan sunuluyor. Ve dinleyici, müziğin kaynağını sorgulamadan beğenip dinlemeye devam ediyor.
Bir diğer soru ise şu: Bu müzikler bizi daha yaratıcı mı yapıyor, yoksa yaratıcı olanla bağımızı mı zayıflatıyor? Yapay zekâyla üretilmiş bir parça eşliğinde yazı yazmak, yürüyüş yapmak ya da dans etmek hâlâ gerçek bir deneyim mi? PRS for Music’in müzik üreticilerine yönelik yaptığı bir panelde, bazı sanatçılar bu yeni araçların kendilerine ilham verdiğini söylerken, bazıları da sistemin “yaratıcılığa karşı bir kısa yol” sunduğundan yakınıyor.
Velvet Sundown gibi AI gruplarının müzik endüstrisinde yarattığı bu çarpıcı yükseliş, belki de yeni bir dönemin habercisi. Müzik artık yalnızca kulağa değil, veriye de hitap ediyor. Bu veri, neyin dinlenmeye değer olduğunu bizden önce biliyor olabilir ama insan sesinin titrek bir notasını, bir cümlenin ardından gelen beklenmedik bir suskunluğu ya da yanlış basılmış bir akoru kodlayabilir mi? Bu sorunun yanıtı henüz bilinmiyor. Bilinen tek şey şu ki, yapay zekânın sesi her geçen gün biraz daha yükseliyor