Web sitemizde çerezler ve benzeri izleme teknolojileri kullanılmaktadır. Detaylı bilgi için Çerez Aydınlatma Metnimizi inceleyebilirsiniz. Çerezlerin ve benzeri izleme teknolojilerinin pazarlama/reklam faaliyetleri, sitemizin daha işlevsel kılınması ve kişiselleştirilme amaçlarıyla kullanımına onay verebilir veya ‘’Tercihler’’ butonu ile çerezleri yönetebilirsiniz.
Ekim 2025
Bir fütüristin vizyonu
“SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK YALNIZCA DOĞAYI KORUMAK DEĞİL…”
ykut Tarakçıoğlu yarının dünyasına kalıcı değerler bırakmaya tutkun bir iş insanı. Gelişim odaklı bakış açısı, merakla kurduğu vizyonu onun ideallerine de yansıyor. Kendini “sürdürülebilirlik aktivisti” olarak tanımlarken altını dolduruyor. Tekstil dünyasındaki başarılarının yanı sıra televizyon programında kendisi gibi fark yaratan konuklarını ağırlıyor. Geleceğin dünyasında kazanan olmanın sadece ekonomik parametrelerden geçmediğini, entelektüel sermayenin vizyonunu nasıl şekillendirdiğini de paylaşıyor. Tarakçıoğlu ile fütürist bir iş insanın nasıl fark yarattığını konuştuk.
Röportaj: Bahar Kader
Kendinizi “sürdürülebilirlik aktivisti” olarak tanımlıyorsunuz, bunu biraz açar mısınız?
Benim için sürdürülebilirlik yalnızca işimizin bir parçası değil, hayatın merkezinde yer alması gereken bir sorumluluk. Tekstil sektörünün çevre üzerindeki etkileri oldukça büyük; biz Tekstar olarak hammaddeden atık yönetimine kadar her aşamada bu bilinci taşıyoruz. Sürdürülebilirlik yalnızca doğayı korumak değil; aynı zamanda sosyal adalet, insan hakları ve çalışan refahını kapsayan çok boyutlu bir anlayış. Bu nedenle kendimi bir “sürdürülebilirlik aktivisti” olarak tanımlıyorum, çünkü yaptığımız iş sadece üretim değil, topluma ve geleceğe katkı sağlayan bir dönüşüm hareketi.
Sürdürülebilirlik kavramının doğru anlaşıldığını düşünüyor musunuz?
Açıkçası kavramın hâlâ çoğu zaman yanlış anlaşıldığını görüyorum. Genellikle enerji tasarrufu ya da atık azaltma ile sınırlı algılanıyor. Oysa sürdürülebilirlik; etik üretim, sosyal uygunluk, insan hakları ve çalışan refahı gibi çok geniş alanları kapsıyor. Bazı firmalar maliyet kaygısıyla bu sorumlulukları göz ardı edebiliyor, bu da hem sektöre hem de ülkemizin global itibarına zarar veriyor.
Tekstil alanındaki yaklaşımınız aynı zamanda bir fütüristin ideal dünya yaklaşımı. Geleceğin dünyasında kazananlardan olmak için önerileriniz ne olur?
Gelecekte kazananlar yalnızca kaliteli ürün üretenler değil; etik değerleri gözeten, sürdürülebilir vizyonla hareket eden markalar olacak. Artık tüketiciler ürünün sadece fiyatına değil, hangi koşullarda üretildiğine ve dünyaya katkısına da bakıyor. Bu nedenle kısa vadeli kâr odaklı bakış açısının yerine, uzun vadeli değer yaratmayı hedefleyen, etik üretim, şeffaflık ve inovasyona yatırım yapan markalar geleceğin kazananı olacak.
Peki, geleceğin dünyasında yapay zekânın sağlayacağı kolaylıklar arasından öne çıkıp kalıcı olan bireylerin özellikleri sizce nasıl olacak?
Yapay zekâ üretimden tasarıma kadar birçok süreci kolaylaştırıyor. Ama kalıcı olanlar, teknolojiyi araç olarak kullanan ve yaratıcı vizyonunu, sezgisini, etik değerlerini öne çıkaran bireyler olacak. Yapay zekâ geçmişi analiz eder, geleceği öngörür; fakat ona yön veren şey insana özgü duygu ve vizyondur.
Kadın istihdamı ile fark yaratan Tekstar’daki vizyonunuzu ve üretim modellerinizi merak ediyorum…
Kadın istihdamı bizim için yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluk. Çalışanlarımızın %72’si kadınlardan oluşuyor. Özellikle Sinop’taki fabrikalarımızda yerel kadınlara iş imkânı sunuyoruz. Bu yaklaşım sadece üretim gücümüzü artırmıyor, aynı zamanda toplumsal sürdürülebilirliğe de katkı sağlıyor. Etik üretim, şeffaflık ve sosyal sorumluluk üzerine kurulu üretim modelimizle biz yalnızca bir üretici değil, aynı zamanda sosyal bir paydaşız.
14 yıl Amerika’da yaşadınız ve ardından Türkiye’ye dönüp sürdürülebilir dünya için katkı sağlayan iş modeli felsefenizi oluşturdunuz. Tecrübe ve farkındalık bir araya geldiğinde nasıl fark yaratılabilir?
Amerika’daki yıllarım bana küresel trendleri, inovatif iş modellerini ve vizyoner yaklaşımları tanıttı. Türkiye’ye döndüğümde bu birikimi yerel değerlerle harmanlayarak Tekstar’ın iş modelini şekillendirdim. Bizim farkımız; evrensel bakış açısını yerel sorumluluklarla birleştirmemiz. Bu da hem sektörde dönüşümün önünü açıyor hem de global arenada rol model olmamıza imkân tanıyor.
Tekstil alanında dünyaya katkı sağlayan prensiplerinizi bizimle paylaşır mısınız?
Temel prensibimiz; çevreye, emeğe ve insana saygı. Hammaddeden üretime, kullanım sürecinden geri dönüşüme kadar tüm aşamalarda ekolojik sürdürülebilirlik ilkelerine sadığız. Sosyal uygunluk, etik üretim, insan hakları ve çalışan refahı bizim için vazgeçilmez değerler. Ayrıca, kayıt dışı iş gücü gibi tehditlere karşı duruyor; şeffaflık ve izlenebilirliği her aşamada önemsiyoruz.
Entelektüel sermayenin gerekliliğini yapay zekâya devreden bir dünyaya sizin önerileriniz neler olur?
Yapay zekâyı güçlü bir destekleyici olarak görüyorum. Trend analizinden tasarıma kadar birçok noktada bize zaman ve verimlilik kazandırıyor. Ancak onun yerine geçemeyecek şey; insan aklının vizyonu, sezgisi ve etik değerleridir. Önerim, yapay zekâyı yaratıcılığı güçlendiren bir araç olarak görmek. İnsan aklıyla birleştiğinde en güçlü sinerjiyi oluşturacak olan şey de budur.
Siz aynı zamanda televizyon programlarınızla da geleceğin dünyasına vizyon kazandıran isimlerle bir araya geliyorsunuz. Kimlerle sohbet etmek vizyonunuzu açıyor?
Konuklarımız konusunda oldukça seçiciyiz. Her biri kendi alanında uzman, tecrübeli ve mutlaka sürdürülebilirlikle bir noktada kesişen isimler oluyor. Bu sohbetlerde hem ben onların birikimlerinden besleniyorum hem de kendi deneyimlerimi paylaşma imkânı buluyorum. Asıl hedefimiz ise bu bilgi alışverişini yalnızca kendi aramızda tutmak değil; izleyicilere de aktararak sürdürülebilirlik konusunda farkındalık yaratmak. Çünkü bilgi birikimlerinin birleşmesi, geleceğe dokunmanın en güçlü yolu.
Yoğun iş temponuzun dışında meraklı, yeniliğin peşinde ve keşfetmeye açık karakterinizi nasıl besliyorsunuz?
Ben farklı görüşlerden beslenmeye çok önem veriyorum. Dünyanın farklı yerlerinden içerik üreticilerini takip ediyor, karşıt fikirlerin tartışmalarını da izleyerek kendi süzgecimden geçiriyorum. Bu çeşitlilik bana hem farklı bakış açıları kazandırıyor hem de düşünce yapımı zenginleştiriyor. Yeniliğe açık olmanın, sürekli merak etmenin ve kendi fikrini yeniden inşa edebilmenin insana büyük bir güç kattığına inanıyorum.
Nelerden ilham alıyorsunuz?
İlham kaynağım oldukça geniş bir yelpazeye yayılıyor. Başarılı iş insanları, farklı ülkelerdeki iş birliklerim ve elbette kreatif direktörlük süreçlerim bu açıdan çok besleyici oldu. Özellikle Hilfiger ailesiyle yaptığımız ortak çalışmalar bana ilham veren dönüm noktalarından biriydi. Steve Jobs ise vizyonu, cesareti ve yaratıcılığıyla her zaman örnek aldığım isimlerden biri. Bunların yanında sokak kültürü, sanat eserleri ve teknoloji de ilham kaynaklarım arasında, çünkü benim için ilham, yaşamın kendisiyle bütünleşmiş bir süreç.
Karbon ayak izi bir söylem olarak hayatımıza girdi ancak anlamının derinleşmesi zaman alacak gibi görünüyor. Bu çerçevede hangi ülkelerin bu alanda öne çıktığını ve neleri doğru yaptığını düşünüyorsunuz?
Özellikle Hollanda, İsveç ve Danimarka bu konuda öne çıkan ülkeler arasında. Bu ülkelerde sürdürülebilirlik yalnızca devlet politikalarıyla sınırlı kalmıyor; bireylerin de günlük yaşamlarına entegre ettikleri, içselleştirdikleri bir değer haline geliyor. Dolayısıyla toplumun genelinde güçlü bir sahipleniş görüyoruz. Karbon vergisi uygulamalarıyla birlikte bireysel farkındalığın daha da artacağına inanıyorum. Ayrıca yapay zekâ teknolojileri geliştikçe, herkes kendi karbon ayak izini ölçebilecek. Bu da hem kişisel hem de toplumsal düzeyde önemli bir bilinç sıçraması yaratacak.
Son olarak kişisel gelişimine ve farkındalığına katkı sağlamak isteyen bireyler için başucu kitaplarınızı paylaşır mısınız?
Benim için kişisel gelişim, entelektüel bir yolculuk. Bu yolculukta bana eşlik eden bazı kitaplar var: Strengths Management, bireysel yetkinlikleri doğru değerlendirmek için önemli bir rehber oldu. Substance of Style, estetik anlayışın yaşamın her alanında nasıl dönüştürücü bir güç olabileceğini gösteriyor. Türk edebiyatından ise Orhan Pamuk’un Cevdet Bey ve Oğulları benim için çok değerli; hem tarihsel hem de kültürel bir derinlik sunuyor. Bu kitaplar, bakış açımı genişleten ve farkındalığımı besleyen başucu eserlerim.