Haziran 2 2025

Sanat eserleri onunla günümüze ulaşıyor

Haziran 2

“ESERİN ŞASESİ, BOYASI, VERNİĞİ, TUVAL KALİTESİ BİZE ÇOK ŞEY SÖYLER”

Z

eynep Akkaya Gökçaylar imzasıyla fark etmeden farklı mekânlarda karşılaşmış olabilirsiniz. Berlin’de Hambuger Bahnhof’daki Semiha Berksoy sergisinde veya bir Ivan Aivazosky eserine bakarken. Çünkü Floransa ekolünden gelen restoratör ve konservatör Akkaya Gökçaylar, sanat tarihine geçen pek çok önemli eserin günümüze en iyi kondisyonla gelebilmesindeki isimlerden biri. Milim milim işlediği ve restorasyonu aylarca sürebilen işlerden tarihi ikonaların korunmasına ve büyük koleksiyonların yönetilmesine uzanan sanat dolu ve başarılı kariyerini kendisinden dinledik.

Röportaj: Bahar Kader

Türkiye’nin en önemli sanat restoratörlerinden birisiniz ve büyük koleksiyonerlerin de danışmanlığını yapıyorsunuz. İtalya’da eğitim gördüğünüzü biliyorum, detaylarını anlatarak başlayalım mı?
İlk ve orta öğrenimimi İstanbul’da bitirdim, Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi resim bölümünde ön lisansımı yaptım, Institute Per I’arte e il Restauro Palazzo Spinelli Firenze’de eğitimimi tamamladım.1996-2010 seneleri arasında TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı’nda Tablo Restorasyon Bölümü’nde çalıştım. Halen Yeniköy’de laboratuvarımda çalışmalarıma devam ediyorum ve önemli koleksiyonerlerin koleksiyonlarında yer alan eserler üzerine çalışıyorum.

Bir sanat eserinin bakımdan geçmesi için muhakkak kötü bir kondisyonda mı olması gerekiyor?
Yeni koleksiyonerler için bu bağlamı açmak isterim... Hayır, eserin kondisyonu kötü olursa restore edilmeli diyemeyiz. Öncelliğimiz konservasyon yani koruma; bu nedenle küf, mantar, boya kabarması, kuruma çatlakları, şasede oluşan gevşeme gibi sorunların hepsi konservasyon için önemlidir ve mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.

Haziran 2

Sizin Yeniköy’deki laboratuvarınız da bu anlamda sıra dışı ve rafine bir mekân. Orada neler yapıyorsunuz ve çalışma prensibiniz nasıl?
Tablo, ikona, restorasyon ve konservasyon laboratuvarım Yeniköy’de bulunan Aya Panagia Kilisesi Vakfı’nın içinde yer alıyor. Tarihi bir binada çalışmak benim için çok mutluluk verici. Çünkü bir müze restoratörü olarak restorasyon ilkelerine sadık kalarak sanat eserleri ve kültür varlıklarını korumaya ve ömürlerini uzatmaya devam ediyorum. Bu çalışmaları da tarihi bir yapının çatısı altında sürdürmenin mesleğimle bağımı kuvvetlendirdiğini düşünüyorum.

Bugüne kadar elinizden dünya sanat tarihinde yeri ve değeri olan çok iş geçti. Bir eserin size geliş yolculuğu nasıl oluyor?
Eserler türlü nedenler ile geliyor. Mesela sergileme sonrası tahrip olabiliyor veya başına maalesef bir kaza gelebiliyor. Eser yaşlanabiliyor veya zamana karşı gücünü yitirebiliyor. Ama en çok karşılaştığımız sorunların başında taşıma sırasında yaşanan istenmeyen hasarlar geliyor.

Bu eserler arasında restorasyonunu yaparken etkilendiğiniz ve tamamlandığında dünya sahnesine çıkan kimi işlerin hikâyesini bizimle paylaşır mısınız?
Ivan Aivazovsky eserlerini hem Dolmabahçe Sarayı’nda hem de Ermeni Patrikhanesi’nde çok çalıştım. Ayrıca Osman Hamdi Bey, İbrahim Çallı, Zonaro, Hoca Ali Rıza, Fahrünnisa Zeid, Bizans ikonaları, Halife Abdülmecid Efendi, Semiha Berksoy, Paris ekolü sanatçılarının sergi süreçlerinde de uzun süre çalıştığım çok sayıda eser var.

Sürece dair ayrıntılı örnekler vermem gerekirse; bir eser yanlış bir kutuya konduğu için depoda aksaklık yaşanmıştı. Kutunun yapımında taze ahşap kullanıldığı için mantar üretmiş ve Anselm Kiefer işine bulaşıp zarar vermişti. Uzun bir süre, sabırla ve yavaş işlemlerle bu mantarı temizlemem gerekti. Milim milim çalıştığınız için aylarca sürebiliyor bu işlemler. Yine paramparça olmuş Elif Uras eserinin yenilenmesi altı ay sürmüştü. Aynı şekilde Alev Ebuzziya kaselerin restorasyon süreçleri unutamadığım anlardan çünkü benzer şekillerde nazik ve uzun bir sürece yayılan çalışma yapmıştım.

Haziran 2

Türkiye sanat sahnesinin sizce hakkı en az teslim edilmiş işleri ve sanatçıları kimler?
Ben Paris ekolü sanatçılarının, D Grubu kuşağının, Aka Tunvel grubunun çok geç fark edildiğini ve hatta halen de çok bilinmediklerini düşünüyorum. Ayrıca birçok kadın sanatçı için de aynı şeyi düşünüyorum. Özellikle seramik sanatçılarını çok az kişi tanıyor. Birkaç sene önce Meşher’de sergilenen, sevgili Deniz Artun’un küratörlüğünü yaptığı “Ben-Sen-Onlar: Sanatçı Kadınların Yüzyılı” beş kez gezdiğim, hafızamdan silinmeyen bir sergi olmuştu ve halen kitabı sürekli karıştırıyorum.

Bir sanat eserini satın alırken iyi kondisyonda olup olmadığını ilk bakışla nasıl anlarız?
Eserin şasesi, boyası, verniği, tuval kalitesi bize çok şey söyler. Ayrıca profesyonel bir destek almak her zaman pozitif sonuçlar sunar.

Siz aynı zamanda koleksiyon oluşturmak isteyenlere de danışmanlık yapıyorsunuz. Eser almaya yeni başlayacaklar için ilk seçimleri yaparken nasıl tavsiyeleriniz olur?
Olimpos Akademi, Açık Diyalog Programı gibi sanatçı, küratör veya koleksiyonerler ile yaptığım seminerler oluyor. Eserde ilk baktığım şey eserin malzemesidir. Sanatçının tekniği, kullandığı boya ve kavramlarıyla eseri değerlendirmem gerekiyor.

Türkiye’de olup dünya sanat sahnesinde yeterince duyurulmayan hangi işlerin ve sanatçıların daha çok öne çıkarılmasını isterdiniz?
Paris ekolünden birçok sanatçı, mesela Mübin Orhon, Selim Turan, Albert Bitran ayrıca Nermin Kura, Melike Abasıyanık Kurtiç, Ali Güven Zeyrek, Jak İhmalyan, Süleyman Velioğlu, Deniz Bilgin gibi birçok isim var.

Son olarak belli dönemlerde belli sanatçıların işleri trend oluyor ve satışlara da bu durum yansıyor. Gerçek bir koleksiyonerin bu noktada asıl yaklaşımı nasıl olmalı?
Bir şey satın almadan önce sanat galerileri ve bolca müze gezmenin önemli olduğunu düşünüyorum. Sanatçıyı ve üretim yolculuğunu takip etmek çok mühim. İyi sanatçılar çok popüler olmayabilirler, bu onların değerinden bir şey eksiltmez. Ayrıca kalbinizin ve gönlünüzün sevdiğine, sizinle iletişim kuran işlere yönelmeyi önemsiyorum çünkü bu eserler ile yaşayacaksınız, onlarla anılarınız olacak, belki bir gün vedalaşmak isteyeceksiniz. Bu çok değerli bir yolculuk; esasında kim gerçekten sanatçı kim gerçekten özünden üretiyor, bunları doğru okumak lazım.

Haziran 2