Kasım-2 2020

Müzik tarihini yeniden yazan ikonik devler: Gibson ve Fender

Gibson

BLUES RİTİMLERİNDEN ROCK’N ROLL’A…

G

erçek adı Lester William Polsfuss olan namı diğer Les Paul, 1930’lu yıllarda kendi elektro gitarını üretmeye karar verdiğinde, müzik tarihini etkileyecek bir icatta bulunduğundan habersizdi. Polsfuss’ün tasarladığı ilk elektro gitar olan “The Log” ilk modern elektro gitar olsa da henüz bazı eksikleri vardı. Gibson markasının efsanevi modeli ve mucidinin ismini alan “Les Paul” 1950’lerde daha tüm dünyada en çok satılan elektro gitar modeli olmadan bir başka girişimci Leo Fender, Doc Kauffman’la birlikte 1946’da Fender Electric Instruments Company’yi kurmuş ve kısa süre içerisinde seri üretilebilen ilk elektro gitarı imal etmişti. Bu iki şirket, rock’tan blues’a, cazdan popa modern müzik tarihini kökten etkileyecek iki farklı elektro gitarla müzik tarihini yazmaya başlamışlardı…

Gibson

Dünya’nın en büyük iki gitar markası olan Fender ve Gibson sadece müzik tarihini etkilemekle kalmadı; yeni bir üretim sanayisi yarattı, diğer gitar markaları için tasarım ve üretim modeli sundu ve günümüzün müzik standartlarını oluşturdu. Milyar dolarlık cirolara ulaşan bu iki marka ve bu gitarlarla özdeşleşmiş müzisyenler, günümüz müzisyenlerini de etkilemeye devam ediyor.

Fender sahneye çıkıyor…

Fender’in Stratocaster’ı ve Gibson’un Les Paul’ü tasarım sancıları yaşarken, gençliği etkisi altına alacak olan rock’n roll fırtınası henüz başlamamıştı. Dönemin en popüler müziği swing’di ve dönemin gitarları, içi boş gövdeye manyetik algılayıcı takılmış bir tasarıma sahipti. Bir amfiye bağlı olarak çalışan bu gitarlardaki manyetik algılayıcı sesi yükseltiyordu fakat gitarlar, gövdelerinin içi boş olduğu için ses yükseldikçe “feed back” denilen, kulağı rahatsız edici bir gürültü çıkarıyordu. Amfiyle pek de verimli kullanılamayan bu gitarların sesi orkestra içinde yeterince duyulmuyor hatta kayboluyordu. Tam da bu noktada, aslında müzikle pek de ilgisi bulunmayan, üniversitede muhasebe eğitimi almış, elektronikle de amatör olarak ilgilenen ve Büyük Buhran sırasında işini kaybedip radyo tamiri dükkânı açan Leo Fender, müşterilerinin genelde müzisyen olmasından ötürü ihtiyacı görmüş ve daha önce seri üretimi olmayan, içi dolu gövdeye sahip bir gitar üretmeye karar vermişti.

Gibson

1946 yılında Leo Fender radyo tamiri yaptığı dükkânında işleri biraz ilerletmiş olsa da yeterince talep olmamasından dolayı seri üretime geçebilmek için 1950’ye dek beklemişti. 1950’deyse tek manyetikli ve bir Fender klasiğine dönüşecek olan “Telecaster” modelinin ilk prototipi olan “Esquire”ı tasarlayarak seri üretilebilen ilk dolu gövdeli elektro gitarı piyasaya sürmüştü. Yoğun el işçiliği kullanılan Gibson’ların aksine basit ve kolay üretilebilir olan bu gitar, tek bir manyetik ve gövdeye vidalarla bağlanmış bir saptan oluşuyordu. Gelen talepler sonrası Leo Fender model çeşidini arttırmak için tekrar düşünmeye başlamıştı ve yeni bir fikir bulması uzun sürmemişti. Bu yeni gitar ergonomik açıdan daha kullanışlı olmasının yanı sıra üç tane tane tek manyetikten oluşan ve bunların kombinasyonlarıyla çalışan elektronik bir devre içeriyordu. 1954 yılında, sadece Fender’in değil tüm dünyanın en çok sevilen iki gitar modelinden biri olacak olan “Stratocaster” hazırdı.

Leo Fender’in “Telecaster” ve “Stratocaster”ın yanı sıra bas gitar çalanlar için ürettiği “Precision Bass” da bu mütevazı dükkânda üretilmişti fakat üretim için bu iki katlı dükkân artık yeterli değildi ve daha büyük bir yere taşınma zamanı gelmişti.

Bu sırada Gibson

1902 yılında mandolin tasarımcısı Orville Gibson tarafından Michigan’da kurulmuş olan Gibson firması en başta yalnızca mandolin üretiyordu. Ancak I. Dünya Savaşı ile beraber müzik piyasasının durma noktasına gelmesi ve savaş sonrasında da caz müziğin yaygınlaşması sebebiyle mandolin, artık pek de tercih edilmeyen bir enstrümana dönüşmüştü. Bu nedenle Gibson, 1917 yılında caz müzisyenlerinin tercih ettiği, içi boş gövdeli ve manyetiksiz “archtop” tipli gitarları üretmeye başlamıştı. Gibson tasarımlarına yenilerini eklemek istese de 1929 yılında başlayan Büyük Buhran ve sonrasında II. Dünya Savaşı ile devam eden süreç buna engel olmuştu. Fakat archtop gitarlar, piyasada bilinen ve tercih edilen modellerden olmayı başarmıştı.

Gibson

1940’lı yılların ortasında, Fender daha ilk içi dolu gövdeli gitarı yapmaya başlamadan önce müzisyen ve mucit Les Paul, Gibson’un kapısı çalarak içi dolu gövdeli bir gitar tasarımından bahsetmiş fakat firma tarafından pazar payı olmadığı gerekçesiyle mevcut üretimi riske atmamak adına kabul görmemişti. 1950 yılına gelindiğindeyse Fender’in popüler bir gitar markası hâline gelmesi ve Les Paul’ün plak satışlarının artmasıyla bu sefer Gibson firması Les Paul’ün kapısını çalmıştı. Böylece Gibson’ın gelecekte efsanevi olarak anılacak olan modeli “Les Paul”, 1952 yılında ortaya çıkmıştı. Bu modelde Fender’den farklı olarak tellerin gövdeye farklı bir şekilde bağlanmasına yarayan bir köprü yapmışlardı. Fakat iki marka arasındaki en temel fark, 1957 yılında Gibson’ın Les Paul modelinde, yeni bir tür manyetik kullanmasıyla ortaya çıkmıştı. Bu yeni manyetik birbirine ters yönde sarılmış iki bobinden oluşuyordu ve gitarın sesini daha güçlü kıldığı gibi daha net bir ses veriyor, ayrıca “dip gürültüyü” kesiyordu. Bu nedenle bu yeni manyetik “uğultu kesici” anlamına gelen “Humbucker” ismini almıştı. Seth Lover tarafından icat edilen bu manyetikler günümüzde pek çok gitarda kullanılmaya devam ediyor.

Gibson

Rekabet kızışıyor

1950’li yılların sonunda rock’n roll’un ortaya çıkışıyla iki marka arasındaki rekabet kızışmıştı. Dönemin popüler müzisyenlerinin gitar markası tercihleri, onlardan ilham alan müzisyenleri de etkiliyordu. Ses olarak birbirinden farklı iki marka olsalar da Fender’in hammadde eksikliğini zekice bir stratejiye çevirerek dönemin piyasasında kolayca temin edilebilen araba boyası kullanması, elektro gitarı başka bir cazibe noktasına taşımıştı. Günümüzde Fender ile anılan “sonic blue”, “sea foam green”, “surf green”, “torino red” gibi klasikleşmiş renkler, o dönemin arabalarında kullanılan renklerdi. 1959’da kullandığı ağaçlarda da bir takım değişikliğe giden Fender’e karşı Gibson da bazı değişikliklere gitti. 1958 yılında gitarını üç boyutluymuş gibi gösteren bir boya ile görsel olarak geliştirse de Gibson, geleceğe dair üretimini nereye yönelteceğine ilişkin bir kriz yaşıyordu. Les Paul ile işler fena gitmese de bu modeli yalnızca caz ve blues gitaristleri tercih ediyordu. Gibson, Les Paul’ün popülerliğinin azalması ve Les Paul ile olan beş yıllık sözleşmesinin bitmesiyle bu modeli yavaş yavaş üretimden kaldırdı. Gibson gitar satışlarında çok büyük bir düşüş yaşamasa da dönemin müziği rock’n roll artık Fender’le anılıyordu.

Gibson

1960’larda rock’n roll da değişime uğruyordu. ABD’li blues gitaristleri Les Paul’lerini kullanmaya devam ediyordu fakat esas değişim Avrupa kıtasından, İngiltere’den geliyordu. Rolling Stones, Cream gibi grupların gitaristleri olan Keith Richards ve Eric Clapton günümüzde Fender ile özdeşleşmiş olsalar da müziğe başladıkları 60’lı yıllarda ikinci el satan bir müzik dükkânından edindikleri Les Paul’lerini kullanıyorlardı. Les Paul kullananlara Led Zeppelin’den Jimmy Page de dâhil olmuştu. Müzik tarihini değiştiren bu müzisyenlerin Les Paul tutkusuna Gibson firması da kayıtsız kalamamış ve Les Paul modelini 1968 yılında tekrar üretmeye başlamıştı. Buna karşın Londra’da, ABD’den gelen ve adeta sihirli parmaklara sahip olan Jimi Hendrix, Fender Stratocaster’ı ile büyülüyordu. İki markanın rekabeti bu müzisyenlerle beraber Avrupa’ya da yayılmıştı. BB King’den Stevie Ray Vaughan’a, David Gilmour’dan Carlos Santana’ya kadar müziğe yön vermiş gitaristlerin tercihleri Fender ve Gibson olmuştu.

Gibson

Fender ve Gibson sadece elektro gitar üretmedi; yeni bir müzik çağını başlattı ve onun standartlarını belirledi. Fender’in ürettiği, gitarların ayrılmaz parçası olan lambalı amfi, dönemin müzisyenleriyle başlayıp günümüze kadar ulaşan kulak aşinalığının temelini attı. Günümüzde üretilen pek çok amfi Fender’in ürettiği amfileri örnek alıp o standardı devam ettiriyor. Bu iki efsane, açtıkları yolda kimi zaman ayrı ayrı kimi zaman da birbirlerinin adımlarını takip ederek yıllarca yürüdü ve yürümeye devam ediyor. Fender ve Gibson’ın kulaklardaki çınlamalarının sonsuza dek süreceği kesin…