Web sitemizde çerezler ve benzeri izleme teknolojileri kullanılmaktadır. Detaylı bilgi için Çerez Aydınlatma Metnimizi inceleyebilirsiniz. Çerezlerin ve benzeri izleme teknolojilerinin pazarlama/reklam faaliyetleri, sitemizin daha işlevsel kılınması ve kişiselleştirilme amaçlarıyla kullanımına onay verebilir veya ‘’Tercihler’’ butonu ile çerezleri yönetebilirsiniz.
Kasım 2025
Kablonun geri dönüşü
SESSİZ BİR LÜKS
ablosuz kulaklıklar uzun bir süredir teknolojik konforun simgesi. Parlak beyaz AirPods’lar, “her an çevrimiçi olma” hâlinin görsel ifadesi âdeta. Ama 2025’te manzara değişmeye başladı; moda ve kültür sahnesinde kablolu kulaklıklar yeniden belirdi. Üstelik nostaljik bir heves olarak değil; seçilmiş bir sadelik, hatta toplumdan bilinçli bir kopuş biçiminde.
Cosmopolitan dergisi bu dönüşü “quiet chic” olarak tanımlıyor. SlashGear’a göreyse bu eğilimin merkezinde Gen Z var; teknolojiyi reddetmeyen ama onunla arasına sınır koymak isteyen bir kuşak. Kablolu kulaklık onlar için bir aksesuar değil, bir duruş. Görünür kablo, görünmez bağlılıklardan kurtulmanın sembolü hâline geliyor.
Bu dönüşün ardında yalnızca nostalji yok. SoundGuys ve The State Press haberlerine göre kablolu kulaklık, yüksek ses kalitesi ve düşük gecikmeyle hâlâ teknik olarak daha tatmin edici. Ama asıl mesele teknik üstünlük değil; dokunma hissi, sürtünme sesi, kabloyu çözme ritüeli. Bu temas ekranın soğukluğunu kırıyor; kullanıcıyı yeniden “gerçeğe” bağlıyor. Her hareket, analog bir nefes gibi.
Kültürel düzeydeyse 2000’lerin dijital estetiği yeniden sahnede. The Korea Times, kablolu kulaklıkların “chosen inconvenience” kavramıyla açıklanabileceğini söylüyor. Gençler, akışkan dijital kimliklerin içinde bilinçli biçimde yavaşlıyor; rahatsızlık hissini bir varlık kanıtına dönüştürüyor. Kablonun varlığı, zamanın akışına karşı bir direnç hattı gibi.
Tüm bunlar birleştiğinde kablolu kulaklıklar, teknolojik bir araçtan çok kültürel bir jest hâline geliyor. Modern hayatın sürekli sesine karşı, küçük ama anlamlı bir sessizlik biçimi. Takıp çıkarma eylemi bile bir sınır çiziyor ve şu mesajı veriyor: “Artık çevrimiçi değilim, artık bana ulaşamazsın.” Bu sınır, lüksün yeni tanımıyla örtüşüyor; hızlı olanın değil, seçici olanın dönemi başlıyor. Moda dünyası da bu sessizliği fark etmiş durumda. Sokak fotoğraflarında beyaz kablolar yeniden görünürken, markalar “retro” tasarımları aksesuar kategorisine taşıyor.
Sonuçta bu dönüş, teknolojik bir gerilemeden ziyade, bir duygusal denge arayışına işaret ediyor. Kablolu kulaklık, sadeleşmenin ve yalnız kalabilme lüksünün küçük bir metaforu gibi. Ve belki tam da bu yüzden; hatırlamak, gerçekten dinlemenin en sessiz yolu olduğu için geleceğe giderken geçmişin estetiğini yanımıza alıyoruz!