Haziran 2021

Çözüm Doğada!

Doga

DÜNYADA SON DURUM…

D

ünya üzerindeki tüm bitkiler, hayvanlar, bakteriler ve hatta insanlar… Biyoçeşitlilik dünyadaki yaşamın çeşitliliğini tanımlamak için kullanılan bir terim. Bugün bilim insanlarına göre dünya üzerinde yaklaşık dokuz milyon bitki ve hayvan türü bulunuyor. Tanımlanan 1.2 milyon böcek türünün yanında milyonlarca organizma türünün henüz tanımı yok… Çeşitliliğin tanımlanması geçmişten bugüne yaşayan, nesiller boyunca evrilen organizmaları anlamak, açıklamak ve geleceğe dair önlemler almak açısından önem taşıyor. Diğer taraftan ekosistemde yer alan ormanlar, otlak araziler, göller ya da bataklıklar da biyoçeşitliliğin korunması gereken alanlar. Zira bu ekosistemler bazen çıplak gözle görülemeyecek milyonlarca türü barındırabiliyor.


Doga

Görelim ya da görmeyelim, işte bütün amaç tüm bu çeşitliliğin varlığını devam ettirebilmesini sağlamak. Zira iklim değişikliği, nüfus artışı ve kirlilik biyoçeşitliliğe yönelik tehlikeler ve biz bazılarının adını bile bilmesek de yok olan türler çeşitliliğin azalmasına ve dolayısıyla dünyanın düzeninin değişmesine neden oluyor. Bilim insanları bu gidişle tüm türlerin yarısının önümüzdeki yüzyılda yok olacağına inanıyor. Bu yüzden yok olan türler başta olmak üzere türlerin ve yaşam alanlarının korunması her zamankinden daha önemli.

İşte bu öngörüyle birlikte Uluslararası Biyoçeşitlilik Antlaşması, 1992 yılında Brezilya Rio de Janerio’da düzenlenen Yeryüzü Zirvesi’nde ilk olarak 150 ülke tarafından imzalandı. 4 Temmuz 1993’te imza sayısı 168’e çıkmıştı, aynı yılın sonunda Birleşmiş Milletler Genel Kurulu antlaşmayı yürürlüğe sokma kararı aldı. Ve halkın eğitilmesi ve sözleşmenin uygulanma konusuna dikkat çekilmesi amacıyla 22 Mayıs gününü “Uluslararası Biyoçeşitlilik Günü” ilan etti.


Doga

Bu antlaşma neden önemli?

Özellikle sürdürülebilir kalkınma ve gelişme kavramları üzerine odaklanan antlaşma; hayvan, bitki ve mikroorganizmaların çeşitliliği ve insanların gıda, güvenlik, barınma, ilaç, sağlıklı ve temiz bir çevrede yaşama haklarını da dikkate alarak sürdürülebilirliği daha geniş bir perspektiften ele alıyor.

WWF’in iki yılda bir hazırladığı Yaşayan Gezegen Raporu’na göre son elli yıl içinde karasal türlerin popülasyonlarında yüzde 38, deniz türlerinin popülasyonlarında yüzde 36 azalma olurken, en fazla kayıp yüzde 81 ile sulak alanlarda yaşandı. WWF - Türkiye Doğa Koruma Direktörü Dr. Sedat Kalem’e göre bu gidişatı tersine çevirmek için hâlâ fırsatı kaçırmış değiliz. Tür koruma programlarıyla birlikte korunan alanların hızla genişletilmesi ve güçlendirilmesi ve doğal kaynak kullanan bütün sektörlerin (enerji, inşaat, üretim, vs), çalışmalarında biyoçeşitliliği dikkate alması gerekiyor.


Doga

Bununla birlikte, başarılı sonuçların alındığı örnekler de olduğunu hatırlatan Kalem, bu konuda kamunun sivil toplumla işbirliğinin önemine dikkat çekerek sözlerini şöyle sürdürüyor: “1970’lerden beri yapılan başarılı doğa koruma çalışmalarıyla Çin’de panda sayısının artış göstererek 1.900 bireye yaklaşması; son 20 yılda yapılan sistemli koruma çalışmaları sayesinde Akdeniz’de iri başlı deniz kaplumbağası (Caretta Caretta) popülasyonlarının artması ve türün korunma statüsünün iyileşmesi gibi örnekler kamu-sivil toplum işbirliği ile yeterli bilgi, motivasyon ve enerji seferber edildiğinde doğayla uyumlu bir geleceğin mümkün olduğunu gösteriyor.”

Biyoçeşitliliğin durumu nedir? Kaybın altında yatan nedenler neler? Biyoçeşitliliği korumanın onu geleceğe taşımanın yolları ve yöntemleri nelerdir? Konuyla ilgili soruların cevapları ve daha detaylı bilgi için Yapı Kredi Geleceği Konuşalım Podcast serisinin WWF - Türkiye Doğa Koruma Direktörü Dr. Sedat Kalem’in konuğu olduğu bölümünü buradan dinleyebilirsiniz.