Eylül 2023

Oppenheimer biyografisi: Atomik Güç

Eylül

TEKNOLOJİYE ÖVGÜ MÜ, KORKUNUN YANSIMASI MI?

D

ünyanın ilk atom bombasını yaratan Manhattan Projesi hakkındaki film Oppenheimer temmuz ayının sonunda vizyona girdiğinde dünyayı kasıp kavurdu. Christopher Nolan, American Prometheus: The Triumph and Tragedy of J. Robert Oppenheimer isimli kitaptan beyazperdeye uyarladığı film için 100 milyon dolar harcadı ve karşılığında film 500 milyon dolar gişe getirdi. Tüm bunlar ve daha fazlası temmuz ve ağustos aylarında gündemi epeyce meşgul etti aslında, bu yüzden bizim konumuz bu değil; Nolan’ın yorumu kadar ünü olmayan 1946 yapımı bir Oppenheimer hikâyesi olan Atomik Güç.

Eylül

The Conversation’a göre 18 dakikalık bu siyah-beyaz film, New Mexico çölünde gerçekleşen nükleer patlamanın hemen bir yıl sonrasında çekilmesiyle, arkasındaki gerçekleri ekrana aktarma konusunda öncü bir rol oynadı. Atomik Güç’ü diğerlerinden ayıran en önemli şey filmde Robert Oppenheimer, Leslie Groves ve hatta Albert Einstein gibi önde gelen isimlerin kendilerini oynamasıydı. Atomik Güç, ABD’de sadece 44 bin hanede televizyon olduğu bir dönemde gösterime girdiği için milyonlarca kişi filmi sinemalarda izledi. Film, Time dergisinin kurucularından Henry Luce tarafından yaratılan ve yapımcılığını Louis de Rochemont’un üstlendiği The March of Time (1935-1951) adlı büyük Amerikan belgesel film serisinin bir parçasıydı. Bu seri, haber ve belgesel formatlarının bir birleşimiydi aslında. Önemli güncel olayların dramatize edilmiş canlandırmalarını ve yorumlarını içeriyorlardı ve çağdaş film yapımı üzerinde derin bir etkiye sahip oldukları söylenir.



Eylül

Kuşkusuz her iki Oppenheimer versiyonunun da kendine göre mesajları ortada. Atomik Güç’ün vizyon tarihi 9 Ağustos 1946’ydı. Yani Japonya’da Nagazaki’ye atom bombası atılmasından tam bir yıl sonraydı. 2023’ün aksine, dünyada henüz nükleer silahlı roketler, nükleer enerjiyle çalışan denizaltılar ve hatta ticari nükleer enerji santralleri yoktu. O dönemde ABD nükleer silahlara sahip tek ülkeydi. Bu yüzden yeni teknolojilerle ilgili endişelerin altının çizildiği film elbette barış mesajları ve bu tip teknolojilerin sorumlu kullanılması umuduyla bitiyor olsa da eleştirmenlere göre film büyük ölçüde atom bombası yaratmanın teknolojik zaferini anlatmaya daha fazla odaklıydı.

The Conversation’a göre her iki film de dehanın ve teknolojik ilerlemenin tasviriyle nükleer enerjinin yıkıcı gerçekliği arasında hokkabazlık yapmakta zorlanıyor. Gişe rekorları kıran Oppenheimer’ın mesajı çeşitli şekillerde yorumlandı. Bazı eleştirmenler, atom bombasının küresel teknolojide nasıl köklü bir değişimi temsil ettiğine ve Oppenheimer ile diğer figürlerin bu konudaki ahlaki ikilemlerle boğuşurken resmedilmesine odaklandı. Diğer eleştirmenler ise filmin “bombanın neden olduğu insani acıların etrafından dolaştığını” öne sürdüler. Oppenheimer’ın torunu Charles Oppenheimer filmin ana sorusunu şöyle özetliyor: “Bir tür olarak kendimizi yok edecek miyiz?”

Atomik Güç’ün son sözleri, haber dizisinin o zamana kadar meşhur olan sloganıydı: “Zaman... ilerliyor!” Gerçekten de öyle oldu, ancak bu karmaşık ve karanlık hikâyeye ve bize insanlık hakkında söylediklerine ilgi duymaya devam ediyoruz.

Kaynak: The Conversation