D
ünyanın ilk atom bombasını yaratan Manhattan Projesi
hakkındaki film Oppenheimer temmuz ayının sonunda
vizyona girdiğinde dünyayı kasıp kavurdu. Christopher Nolan,
American Prometheus: The Triumph and Tragedy of J. Robert
Oppenheimer isimli kitaptan beyazperdeye uyarladığı film için 100
milyon dolar harcadı ve karşılığında film 500 milyon dolar gişe getirdi.
Tüm bunlar ve daha fazlası temmuz ve ağustos aylarında gündemi epeyce
meşgul etti aslında, bu yüzden bizim konumuz bu değil; Nolan’ın yorumu
kadar ünü olmayan 1946 yapımı bir Oppenheimer hikâyesi olan Atomik
Güç.
The Conversation’a göre 18 dakikalık bu siyah-beyaz film, New Mexico
çölünde gerçekleşen nükleer patlamanın hemen bir yıl sonrasında
çekilmesiyle, arkasındaki gerçekleri ekrana aktarma konusunda öncü bir
rol oynadı. Atomik Güç’ü diğerlerinden ayıran en önemli şey filmde Robert
Oppenheimer, Leslie Groves ve hatta Albert Einstein gibi önde gelen
isimlerin kendilerini oynamasıydı. Atomik Güç, ABD’de sadece 44 bin
hanede televizyon olduğu bir dönemde gösterime girdiği için milyonlarca
kişi filmi sinemalarda izledi. Film, Time dergisinin kurucularından
Henry Luce tarafından yaratılan ve yapımcılığını Louis de Rochemont’un
üstlendiği The March of Time (1935-1951) adlı büyük Amerikan belgesel
film serisinin bir parçasıydı. Bu seri, haber ve belgesel formatlarının
bir birleşimiydi aslında. Önemli güncel olayların dramatize edilmiş
canlandırmalarını ve yorumlarını içeriyorlardı ve çağdaş film yapımı
üzerinde derin bir etkiye sahip oldukları söylenir.
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Kuşkusuz her iki Oppenheimer versiyonunun da kendine göre mesajları
ortada. Atomik Güç’ün vizyon tarihi 9 Ağustos 1946’ydı. Yani Japonya’da
Nagazaki’ye atom bombası atılmasından tam bir yıl sonraydı. 2023’ün
aksine, dünyada henüz nükleer silahlı roketler, nükleer enerjiyle
çalışan denizaltılar ve hatta ticari nükleer enerji santralleri yoktu.
O dönemde ABD nükleer silahlara sahip tek ülkeydi. Bu yüzden yeni
teknolojilerle ilgili endişelerin altının çizildiği film elbette barış mesajları
ve bu tip teknolojilerin sorumlu kullanılması umuduyla bitiyor olsa
da eleştirmenlere göre film büyük ölçüde atom bombası yaratmanın
teknolojik zaferini anlatmaya daha fazla odaklıydı.
The Conversation’a göre her iki film de dehanın ve teknolojik ilerlemenin
tasviriyle nükleer enerjinin yıkıcı gerçekliği arasında hokkabazlık
yapmakta zorlanıyor. Gişe rekorları kıran Oppenheimer’ın mesajı çeşitli
şekillerde yorumlandı. Bazı eleştirmenler, atom bombasının küresel
teknolojide nasıl köklü bir değişimi temsil ettiğine ve Oppenheimer
ile diğer figürlerin bu konudaki ahlaki ikilemlerle boğuşurken
resmedilmesine odaklandı. Diğer eleştirmenler ise filmin “bombanın
neden olduğu insani acıların etrafından dolaştığını” öne sürdüler.
Oppenheimer’ın torunu Charles Oppenheimer filmin ana sorusunu şöyle
özetliyor: “Bir tür olarak kendimizi yok edecek miyiz?”
Atomik Güç’ün son sözleri, haber dizisinin o zamana kadar meşhur olan
sloganıydı: “Zaman... ilerliyor!” Gerçekten de öyle oldu, ancak bu karmaşık
ve karanlık hikâyeye ve bize insanlık hakkında söylediklerine ilgi duymaya
devam ediyoruz.
Kaynak: The Conversation